27 Şubat 2012 Pazartesi

BİLİNÇALTI KULLANMA KILAVUZU 19; PLASEBO ETKİSİ

Ortada gerçek bir tedavi olmaksızın, hastanın etkili bir ilaç sandığı şekeri veya nişastayı yiyerek, iyileşme göstermesidir. 
Beynin tam olarak açıklanamamış gizemlerinden birisidir. Plasebo etkisinin iyileştirme oranı %30'dur. Bu yüksek oran nedeniyle ilaç firmaları araştırma yaparken iki grupla çalışır ve bir gruba gerçek ilacı verir, diğer gruba ise nişastayı. Sonra gerçek ilaç alan gruba diğerine göre anlamlı iyileşme olup olmadığını görmek için bakılır. 
Araştırmada kullanılan hap şeklindeki beyaz nişastaya göre renkli hap daha etkilidir. Kapsül biçiminde olan hap, aspirin biçiminde olana göre daha da etkilidir. Mavi kapsüle göre kırmızı kapsül çok daha etkilidir. En etkilisi iğne ile enjeksiyondur... :) İlacın fiyatı da  iyileştirme gücünü etkiler, fiyat arttıkça iyileştirme gücü de artar. Önerenin uzmanlığı; ilacın iyileştirme gücünü yükseltir. Beklenti yüksekliği de aynı şekilde..:)

Beyin inanırsa, her tür ağrı kesici ve ilacı kendisi salgılıyabilir. Bu nedenle kocakarı ilaçları denilen bazı bitkilerin iyileşme sürecine psikolojik ve sonrasında fiziksel faydaları inkar edilemez. 
Bu fenomeni tıp dünyası araştırmak yerine, sürekli reddetmektedir. Her türlü modern tıp uygulamasına tedavi süresince devam edilirken, plasebo etkisinden destek almanın bana göre son derece büyük faydası vardır. İnanç, her zorluğun üstesinden gelmede beynin en önemli yakıtıdır.  Plasebo etkisinin sadece faydası mı var? Zarar veremez mi, tıpkı inançlarımız gibi?

Texas’da cinayetle yargılanıp ölüme mahkum edilen bir hastaya acısız bir ölüm isteyip istemediği sorulduğunda, cevabı ''evet'' olmuş. Bunun sonucunda, idam günü, koltuğa bağlı bir şekilde ölümü bekleyen mahkumun açık bileğine, ılık su damlaları akıtılmaya başlamış, telkin yöntemiyle de bileğinin yeni çıkan acısız bir makineyle kesildiği ancak canının acımayacağı belirtilmiş. Tüyleri diken diken edecek nokta ise mahkumun tam 37 dakika sonra kalp atışlarının durduğu ve öldüğü gerçeği tabi ki. Mahkum yavaş yavaş kan kaybından öleceğine inandırılmıştı, kan akışı ılık su damlatılarak dikte edildi ve adrenalin zehirlenmesi ya da herhangi bir etki yüzünden bu kişi kendi kendini hem de acısız bir şekilde öldürmüş oldu...

Ülkemizde de benzer bir durum yaşandı. Adana'da bir işçi mesai bitiminde iş yerindeki sanayi tipi büyük buzdolabında mahsur kalır. Çıkmak için uğraşır ama buzdolabı  kapısı dışardan kilitlenmiştir. Bir süre sonra donacağını anlayan adam ailesine bir mektup yazar ve içerideki soğuktan da bahseder. Sabah iş yeri ve buzdolabı açıldığında işçinin donarak ölmüş cesediyle karşılaşırlar, tuhaf olan buzdolabının bir haftadır bozuk olması ve içerideki sıcaklığın 25 C olmasıdır....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder