12 Aralık 2013 Perşembe

BKK 89; DOKUNMAK NE KADAR ÖNEMLİ ?

DNA testine ihtiyaç yok:)
Deri vücudun dışını tamamen kaplayan en büyük duyu organımız.
Ayrıca, olmadığında yaşayamayacağımız tek duyu organımızdır.
Hayalle gerçeği  ayırmakta son kanıt olarak, ona güveniriz.
Derinin görevi vücut ısısını ayarlamak, solunuma ve boşaltıma yardımcı olmak, vücudu dış etkilerden korumaktır.
Derinin üzerinde dokunmayı, basıncı, ağrıyı, sıcağı vb. duyuları algılayan almaçları vardır.
Londra Üniversitesi Nöroloji Bölümü’nden bilim insanları, karmaşık bir fiziksel duygu olan ağrıyı azaltmak için ‘kendine dokunma’yı kullandı.
“Yaralandığınızda veya bir elinizi kestiğinizde ilk yapacağınız şey nedir?” sorusunu yönelten Dr. Marjolein Kammers, “Yaralandığınızda veya herhangi bir sebepten dolayı ağrınız olduğunda elinizi ağrıyan yerin üzerine koyun, ağrınız hafifleyecektir” diyor.
Dr. Kammers’a göre, insanların ağrıyan yerlerine ellerini götürmesi otomatik olarak düşünce gücünü harekete geçiriyor ve kişinin, o noktaya yoğunlaşmasını sağlıyor. Çalışmayı yapan uzmanlar, araştırmaya katılan hastalardan ellerini ağrıyan yerlerinden çekmeleri istendiğinde ve bir başkasının elinin o bölgede tutulması halinde ağrıda artış olduğunu belirtiyor.
Nörolog Dr. Marjolein Kammers ve ekibinin yaptığı ısı çalışmasının sonuçları da bir hayli ilginç. Çalışmada, sadece bir tanesinin yakıcı özelliği bulunan 3 ayrı sıcaklıktaki noktaya elin 3 parmağı değdiriliyor. Diğer iki nokta soğuk olduğu halde kişi, 3 parmağı da yanmış gibi tepki gösteriyor. Hatta hiç yanmamış parmakları, yanmış parmakla birlikte su bile toplayabiliyor.
13'üncü yüzyılda, Alman İmparatoru II.Frederick hiç sözcük duymayan bebeklerin nasıl konuşacaklarını merak eder. Bu deney için, barbarca ailelerden bir çok bebek toplatır, onları asla dokunulmaması ve konuşulmaması emriyle beslemesi için  bakıcılara verir. Kısa bir süre sonra bebeklerin hepsi konuşamadan ölür.
Deney berbat bir şekilde sonuçlansa da, dokunmanın ne kadar hayati bir öneme sahip olduğu ortaya çıkmıştır.
Dokunduğumuz şeylere, daha fazla bağlanırız, bu nedenle bir mağazadan alışveriş yaparken, iyi satışçılar, ürüne mutlaka dokunmamızı sağlarlar.
Araştırmacılar; erkeklerin ilk kez, yolda gördükleri kadınlara dokunarak  mı, yoksa dokunmayarak mı daha kolay telefon numaralarını alabileceklerini incelemişler. 240 genç kadından, 3 erkek daha sonra  bir şeyler içmek için, telefon numaralarını istemişler, kadınların yarısına 1sn’liğine dokunmuşlar, diğer yarısısa hiç dokunmamışlardır. Dokunulmayan kadınların telefon verme oranı %10, dokunulanların %20 olmuştur. 1sn’lik dokunuş populariteyi ikiye katlamıştır. Yapılan araştırmalarda, müşteriye dokunan garsonların, teklif ettiği yiyecekleri müşterilerin kabul etme  oranı %40’dan, %60’a çıkmıştır, bahşiş miktarları %20 artmıştır. Yüzlerce deneyde de küçük bir dokunuş isteğin kabulunu kolaylaştırmıştır.(Ben dokunulmaktan hiç hoşlanmam, diyenlerin sayısı bu araştırmalarda devede kulak kalmıştır.) Bir birine en çok dokunan takımların en çok işbirliği yapan ve en çok kazanan takımlar olduğu ortaya çıkmıştır.
Yeni tanıdığınız birini etkilemek mi istiyorsunuz parmak uçlarınızla karşınızdakinin sırtına, koluna dokunarak ona yol gösterin, küçücük bir dokunuş bile olağanüstü etki yaratabilir.


BKK 88; TRANSLARIMIZ

Bazı eğitimlerimde katılımcıların bir kısmı ''hocam ben transa girmem, telkin kabul etmem.'' der. Transtan hiç çıkmıyoruz ki girmemekten bahsedelim, sürekli bir transtan diğer transa geçiyoruz sadece.. Giydiğimiz her marka kıyafet telkinden etkilendiğimiz anlamına geliyor zaten.
Kendi egonuzu terkedin, karşınızdakinin egosuna girin, ve bir tavuk gibi hiç doymak bilmeyen egosunu besleyin. Trans başlatmanın en kolay yolu gülümsemektir. Telefonda bile konuşurken gülümsemenin gücünden faydalanabilirsiniz.
Söylediklerini onaylamanız trans yaratır.
Ortak noktalarınız transı güçlendirir, iltifatlar; hele gerçekse çok işe yarar.
Bazı kelimeler ve tekrarları yeni, kolay gibi transı kolaylaştırır.
Keşiflerde bulunmasını sağlamak, farkındalığı arttırmak güveni, güven de transı yaratır.

Bu kitabı yazarken kitabın ismine de taktım, sürekli isminin ne olması gerektiği transındaydım. Sonunda harika bir isim bulduğuma inandım;  ‘’Avatarların en güçlüsü; bilinçaltı; gerçeklik bükücüsü.’’ Heyecanda uyuyamayarak, bloğumun yeni bir sayısına  bu adı verdim ve tıklanma rekorumu beklemeye başladım. Sizce ne oldu? Fena çuvalladım. Minimum tık sayılarından birini aldı. Okuyucunun ne düşündüğüne değil , yani onun transına(ne düşündüğü) değil, kendi transıma girmiştim. Bu dersle okuyucunun transında neler olabilir diyerek bir blog yazdım.’’Birinci kadın, ikinci kadın, erkek +18’’ Okunma rekorları kırdı. Hemen hemen hepimiz kendi transımızı başkalarının transına girmeye tercih ediyoruz. Karşınızdakini etkilemek mi istiyorsunuz, karşı tarafın translarına bir yolculuk bileti alınJ


10 Aralık 2013 Salı

BKK 87; BİLİNÇALTI DİLİ İNGİLİZCEDEN ÖNEMLİ


‘......olsaydı’ =’’Ne olurdu?’’ Hayal edin.
Cümle kalıbı,bir miktar sihir içerir.
Bu söz doğruca bilinçaltına işler ve zihinsel bir virüs gibi harekete geçer.
Bu blogların tamamını okusaydınız  insanları etkileme gücünüz 2 katına çıkardı. Bu güçle neler yapabilirdiniz? Hayal edin.

Bir araştırmada, insanlar bir odanın  kapısından çıkıyor ve koridorun sonundaki kapıya bir kısmı hızlı, bir kısmı da yavaş şekilde yürüyerek gidiyor. Neden bir kısmı yavaş yürürken, bir kısmı da hızlı yürüyor? Buna neden olan şey bir deney;  insanları odadan çıkmadan evvel  iki guruba ayrırarak, bir guruba içinde ''hız'' kelimenin de  bulunduğu 4 değişik sözcük, ikinci gurubaysa ''yavaş'' kelimesinin de  bulunduğu 4 ayrı sözcük veriliyor. Bu sözcüklerle birbirinden farklı cümleler üretmelerini istiyorlar. Kapıdan hızlı yürüyerek çıkan gurup hızlı kelimesiyle çalışmış olanlar, yavaş yürüyenlerse yavaş kelimesiyle çalışmış olanlar oluyor. Bu deneyi hız ölçümlemesi yaparak, Yale Üniversitesinden Prof.John Bargh yapıyor. 10 dakika kullanılan kelimeler insanların hareketlerine bu kadar çabuk etkide bulunurken, çocuklarımızın bir ömür bizden duyduğu veya bizim ömrümüz boyunca duyduğumuz kelime kalıplarının yaratacağı etkiyi bir  düşünün.
Bu söylenenler çocuğun yetişkinlik sürecinde de yakasını bırakmıyor ve onun değerlerini oluşturuyor.
''Oğlum insanlara güvenme eşyalarını çalarlar.'' denilen  çocuk için; insanlar kötü ve güvenlmezdir. Tam tersi ''Eşyalarını arkadaşlarınla paylaş, beraber oynayın.'' denilen çocuksa insanlara güvenmeyi , paylaşmayı öğrenecektir.
''Hayat risklerle dolu, ne olur ne olmaz, sağlam işin olsun, çoluk çocuk aç kalırsınız sonra.'' mesajları hayata endişeyle dolu bakan  sosyopatları hazırlarken.(Çoğunluk gibi) ''Sana güveniyoruz, hayallerinin peşinden koş, çalışarak istediğin her şeyi başarırsın.'' mesajı ise, geleceğe umutla bakan, mutlu olma potansiyeli büyük olan bir insan hazırlamaktadır.İnsanlar ve olaylar tabi ki kötü de olabilir, bazı ebeveynler onları gerçek hayata hazırlıyoruz derler, hazırladım derken kötülük gören çocuk'' bu da kötü, insanlar kötü.'' derken,  güvenle büyütülen çocuk'' insanlar iyi ama bu kötüymüş'' diyecektir. Kullandığımız kelimelerimizi değiştirmek için vakit hiç bir zaman geç değildir. Bu sefer, sizi mutlu ve tatmin edecek bir geleceğe doğru gideceğiniz  kelimelerinizi seçin.

Bazı kelimelerin kullanımı bilinçaltı için çok etkilidir;

SİZ
PARA
TASARRUF
YENİ
SONUÇLAR
KOLAY
SAĞLIK
GÜVENLİK
AŞK
KEŞİF
KANITLANMIŞ
GARANTİ

Bazı cümle kalıplarıysa çaktırmadan mesajı verir bazen de  emreder, bu kalıpları özellikle satışçılar sıklıkla kullanır;
‘Sana BU ARABAYI ALmanı söyleyecek değilim. Buna sen karar vereceksin.’
‘Sana BORSAYA DAHA ÇOK PAR YATIRmanı söyleyecek değilim. Kendi hesabını kendin yapacaksın. (Farkındaysanız, sana söyleyecek değilim deseniz de aslında bir talimat veriyorsunuz!)
Bir insana ne karar verdiğini sorduğunuzda, verdiği yanıt, neye inanarak karar verdiğini ve fikrini nasıl değiştirebileceğinizi (nasıl satış yapabileceğinizi, ikna edebileceğinizi) anlatır.
‘Düşündüm ki, KULÜBE BAŞLANGIÇTA SADECE BİR YILLIĞINA ÜYE OLmak isteyebilirsin. BİR YILIN SONUNDA ÜYELİĞİNİ YENİLERSİN.’
‘BU GÜZEL ARABAYI SATIN ALmayı bir düşün istersen.’ (Almak zorunda değilsin; ama yine de düşün!)
‘Hemen şimdi KARAR VERmek zorunda değilsin.’
‘İnsanlar KALİTELİ BİR ARABAYA SAHİP OLMANIN ÖNEMİni nasıl anlamaz?’
‘HEMEN KARAR VERmen şart mı bilmiyorum. Kaçmıyor ya! (Aslında biliyorum; ama kibarlığımdan böyle söylüyorum.)
‘BU ARABA 1 LİTRE BENZİNLE 20 KM GİDİYOR desem şaşırır mıydınız?’ (‘Desem şaşırır mıydınız’ ifadesi, çok edici bir gerçeğin açıklandığını vurguluyor.)
‘Size 10 YAŞ GENÇ GÖRÜNmenin yollarını gösterseydim, UYGULAr mıydınız?’ (Bu kusursuz bir kapanış hazırlığı sorusudur. Gösterebilecek olmasanız bu soruyu sormazdınız. Şimdi ‘evet’ yanıtı alır almaz gösterebilir ve anlaşmayı bağlayabilirsiniz.)

Etkili Hipnotik Dil Kalıpları;
Akıl verecek değilim ama…
Ne düşünüyorsunuz?
Bilmek isteyeceğinizi düşündüm…
Karar vermenize yardımcı olacak…
Kimi insanlar nedense..
Olsaydı…
Seçmeniz gerekseydi..
Hiç gördünüz mü?...
Neler olabileceğini bir hayal edin…
Size yöntemini gösterseydim…
Siz de öyle hissetmiyor musunuz?
Hesabı ben ödeyeyim:)


4 Aralık 2013 Çarşamba

BKK 86; AYAKLARIMIZDAKİ KELEPÇE; TRAVMALARIMIZ



Travmalar akla gelince genellikle  topu inşaata kaçan çocuk resmi gelir aklımıza. Ama travmalar taşınma, okul değişikliği, işsiz kalma, ayrılık gibi bir çok şekliyle karşımıza çıkabilir. Travmanın büyüklüğü küçüklüğü değil yaşanılan olayın bizim için yarattığı etkinin büyüklüğüdür mühim olan. Kardeşinize alınmış ve size alınmamış bir hediye bile sizde bir ömür boyu yerleşecek değersizim duygusunun temelini atmış olabilir. Terapistler bu travmaları su üstüne çıkartmaya çalışırlar çünkü bilinçaltından bilinç seviyesine çekilmemişbir bilgi onarılamaz. Bilinçaltı da sırf bizi koruma amaçlı aynı korku filmini oynatır durur. Çoğunluk fobimizin kökeninde bunlar yatar. Su üstüne çıkan travmalarımızın ya etkisi azalır ya da yerine yeni bir senaryo eklersek etkisi tamamen yok olur.

Bilinçaltı çözümlenmemiş, olumsuz duygu yüklü anıları bastırır. Amacı kişiyi korumaktır. Yine de baskılanmış bu anılar ile ilgili semptomlar yaratmaktan da geri kalmaz. Örneğin kişinin yaşadığı taciz olayını bastırır ama kişinin kirlenmişlik hissini temizlik takıntısı ile dışa vurur. Bunu klasik bir obsesif-kompülsif (Takıntı)durum olarak görürseniz tedavi şansınız kalmaz. Bu davranışı baskılasanız bile ya bir süre sonra yeniden ortaya çıkar ya da şekil değiştirir.
Veya bize çok önemsiz görünen bir olayı; mesela  aileye yeni bir kardeşin katılmasıyla ilgili bir olayı; kardeşini karşılayan çocuğun blinçaltı öyle bir büyütebilir ki, tüm toplama kamplarında yahudilerin yaşadığı travmalar bir araya gelse onunkinin yanında solda sıfır kalır..:)

Bir Asos tatilimde zıpkınla yeterince balık yakaladım ama  çok istediğim halde bir ahtapot bile görememiştim. Kaldığımız yerin iskelesinde güneşlenirken, bir çocuk çığlığıyla yerimden sıçradım. Gördüğüm manzara ürkütücüydü; iskelenin merdivenlerinden çıkan 5 yaşlarındaki bir çocuğa 3 kiloluk dev bir ahtapot sarılmıştı. Koşarak delicesine ağlayan çocuğun üzerinden ahtapotu aldım ve hemen çocuğu ahtapotu yakaladığı için tebrik ettim. Ona günlerdir yemek için ahtapot aradığımı ama bulamadığımı, onun bulmasının büyük bir  ustalık veya şans olduğunu söyledim. Ağlayan çocuk önce sustu, sonra keyifle dinlemeye başladı, bir süre sonra gurur ifadesi oturdu yüzüne, ahtapotun eti yumuşasın diye beraber uğraştık. Akşama nefis ahtapot salatası ve mangalda ahtapot yaptım. Ahtapot servis edilirken çocuğun annesi geldi ve oğlum ahtapottaki payını istiyor, dedi Ahtapotu yerken çocuğun yüzünü görmeli, çıkarttığı şapırtı sesini duymalıydınız:) Belki çocuğun, bir ömür boyu denizden korkmasına neden olacak bir travma, anlık bir müdaheleyle bertaraf edilmişti.

''Çocuk şanslıymış, yanında siz vardınız.'' diyebilirsiniz. Aslında tüm farkında olunan veya olunmayan travmalara sahip olanlar çok şanslı. Çünkü bilinçaltı zaman kavramını  bilmediğinden her şeyi o anda yaşıyor, yani 5 yaşında yaşadığımız bir travmayı dahi o an olmuşcasına capcanlı tutuyor. Yani ahtapotla ilgili müdaheleyi çocuğa 20 yıl sonra da yapsak farketmezdi.(20 yıl yaşadığı sıkıntı hariç)Geçmişteki en büyük travmalar, fobilerimiz bilinçaltı için  yeni gerçekleşmiş gibi olduğundan etkilerini de  bir anda silmek çok kolay:)

3 Aralık 2013 Salı

BİLİNÇALTI KULLANMA KILAVUZU 85; EL YAZINIZ KARAKTERİNİZİ ELE VERİYOR

Grafoloji, türkçede yazıbilim anlamına geliyor.İngiliz Grafoloji Enstitüsü Başkanı ElaineQuigley, tüm dünyada tanınmış grafologların başında geliyor. Quigley’e göre el yazısı bir nevi ‘zihin yazısı’ demek. Bu konuda grafolojinin kullandığı evrensel bir metodoloji de var. Yani el yazısıyla kişinin karakterini okurken kullanılan göstergeler, ulustan ulusa, kişiden kişiye değişmiyor. Uzman bir grafolog, kişi hangi ulustan gelirse gelsin hangi lisanda yazarsa yazsın, o kişinin düşüncelerinin el yazısıyla kağıt üzerine yansıyan izdüşümlerini okuyabiliyor.

Grafolojide en az 300 farklı el yazısı örneğinden yola çıkılarak inceleme yapılıyor. Fakat yine de değişmeyen ve temel olarak nitelendirilen belli bazı göstergeler var. İşte bunlardan bazıları:

Eğim:
+ El yazısının sağa doğru eğimi, kişinin iletişim yeteneğinin göstergesi olarak yorumlanıyor. Örneğin kişi daha arkadaş canlısı, yönlendirici, sorumluluk sahibi, girişken olma eğilimi taşıyordur. Aynı zamanda satış yapmaya, kontrolü elinde tutmaya, sevilmeye, destekçi olmaya kadar uzayan birçok olasılığı barındırır.
+ Yazı sağa doğru eğildikçe kişinin kararlarında duygularının etkisinde kalma özelliği artar.
+ El yazısının genellikle dik oluşu kişilik bağımsızlığına işarettir.
+ Sola doğru eğilen el yazısı, duygusal olarak ihtiyatlılığı temsil eder. Bu el yazısının sahibi, öncelikle her detayı doğrulama ihtiyacı duyar. Başkalarının onu herhangi bir söz vermeye zorlamasından hoşlanmaz.

Büyüklük:
+ Büyük el yazısıyla yazan kişiler daha çok dışadönük, dost tavırlı kimselerdir. El yazısının sahibi kişi yabancılara karşı daha mesafeli olmayı tercih etse de kendine güvenle hareket eder.
+ Küçük el yazısı mantığı temsil etmenin yanı sıra zıt düşülen kişilere karşı acımasız olmayı da ifade eder. Akademik ve zihinsel uğraşılardan hoşlanan kişilerde bu tip el yazısı görülür.
+ Eğer yazı hem küçük hem de zarif ise kişinin kendi dalga boyuna uygun olmayan kişilerle de iyi bir iletişim kurması olası değildir. Bu kişiler, sosyal olarak kabul görmüş kuralları yıkmak konusunda zorlanırlar.

Baskı:
+ Koyu harflerle yazan kişiler verdikleri sözü yerine getirmek konusunda çok titizdirler. Ve etraflarındaki birçok olan biteni ciddiye alırlar.
+ Çok koyu harfler ise kişinin gerginliğinin, eleştiriye karşı sinirlerine fazla hakim olamayışın ve küçük imalardan bile alınganlık gestermenin ifadesi olarak yorumlanıyor. Bu kişiler önce tepki gösterir sonra soru sorarlar. Ve duygusal davranışlarını devam ettirirler.
+ Çok silik ve ince yazılar ise ortama ve insanlara olan hassasiyeti temsil ediyor. Ama yazı aynı zamanda kaba saba ve şekilsiz ise kişi duygusal derinliği bile devam ettiremiyordur ve sönük bir yaşam tarzı sürdürüyordur.

L, t ve h harflerindeki sırlar:
+ Bu harflerin üst kısımlarının uzun olması hedef ve hırsın mevcudiyetini gösterir. Ancak üst tarafı fazla uzun l, t ve h’ler, kişinin başarması gerektiğini düşündüğü meselede gerçekdışı beklentiler içinde olabileceği anlamına gelir.
+ Bu harflerin üst tarafının oranlı bir şekilde kuyruklu olması kişinin herşey üzerine etraflı bir şekilde düşündüğünü ve hayalgücünü makul bir şekilde kullandığını gösterir.
+ Kıvrımın enli olması, yeni fikirler üretme ve bunların üzerine uzun uzadıya düşünme eğilimini ortaya koyar.
+ Üst kıvrımın tekrar harfe geri dönmesi, yazı sahibinin hayalgücünü kullanmaktan kaçındığını ve elindeki işi bitirebilmek minimum gerekliliklerle kendini sınırladığını gösterir.

G, y, p harflerindeki sırlar:
+ Kuyruğun dik olması, sabırsızlık alametidir.
+ Kuyruğun basık bir şekilde yuvarlanması, saldırganlık ve yüzleşmekten uzak durma isteğini ortaya koyar.
+ Kuyruğun bastırılarak yazılmış tam bir kanca halini alması, enerji, para kazanma isteği ve tenselliğin göstergesidir.
+ Kuyruğun bastırmadan tam bir kanca şeklini alması güvenlik ihtiyacını gösterir.
+ Kelimeler arasındaki mesafe
+ Kelimeler arasındaki mesafenin fazla olması, “bana nefes alacak alan bırak” mesajını içerir.
+ Kelimeler arasındaki mesafenin daha az olması ise başkalarıyla birlikte olma isteğini ortaya koyar, ama böyle yazan insanlar zaman zaman gereksiz bir kalabalığa neden olabilirler ve dayatmacı bir kişilik sergileyebilirler.

Satırlar arasındaki mesafe:
+ Satırların arasının açık olması, olaylara sakin ve geniş perspektiften bakma eğilimini ortaya koyar.
+ Satır aralarının dar olması, yazarın hareketi sevdiğini ve eylemin içinde olmaktan hoşlandığını gösterir.
+ Satır araları dar olup, harfler arasındaki bağlantı çok sıkı değilse, söz konusu el yazısının sahibi baskı altında sükunetini koruma disiplinine sahiptir.

Sayfa kenarındaki boşluk:
+ Sayfanın sol tarafındaki boşluk, kişinin köklerini ve ailesini gösterir.
+ Sağ taraftaki boşluk, diğer insanları ve geleceği temsil eder.
+ Tepedeki boşluk hedef ve hırslardır.
+ Sayfanın dibindeki boşluk, enerji, içgüdü ve pratiklik anlamına gelir.
+ Sayfanın sol tarafındaki geniş bir boşluk bırakılması, hareketliliği sürdürme isteğini ortaya koyar.
+ Soldaki mesafenin az olması ise temkinlilik ve hazır olmadığı takdirde bir şeyleri yapmaya zorlanmaktan kaçınma isteğini belirtir.
+ Sağ taraftaki boşluğun az olması, sabırsızlık göstergesidir ve bir an once işe başlayıp işi bitirme eğilimini yansıtır.
Sağda geniş bir boşluk bırakılması ise bilinmeze karşı korkunun mevcudiyetini ortaya koyar.

Çevremizdeki yazılara biraz daha dikkatli bakarak arkadaşlarımız, eş adaylarımız, işe başvuranlar hakkında neler neler öğrenebiliriz, bir düşünsenize...

Alıntı