27 Şubat 2012 Pazartesi

BİLİNÇALTI KULLANMA KILAVUZU 19; PLASEBO ETKİSİ

Ortada gerçek bir tedavi olmaksızın, hastanın etkili bir ilaç sandığı şekeri veya nişastayı yiyerek, iyileşme göstermesidir. 
Beynin tam olarak açıklanamamış gizemlerinden birisidir. Plasebo etkisinin iyileştirme oranı %30'dur. Bu yüksek oran nedeniyle ilaç firmaları araştırma yaparken iki grupla çalışır ve bir gruba gerçek ilacı verir, diğer gruba ise nişastayı. Sonra gerçek ilaç alan gruba diğerine göre anlamlı iyileşme olup olmadığını görmek için bakılır. 
Araştırmada kullanılan hap şeklindeki beyaz nişastaya göre renkli hap daha etkilidir. Kapsül biçiminde olan hap, aspirin biçiminde olana göre daha da etkilidir. Mavi kapsüle göre kırmızı kapsül çok daha etkilidir. En etkilisi iğne ile enjeksiyondur... :) İlacın fiyatı da  iyileştirme gücünü etkiler, fiyat arttıkça iyileştirme gücü de artar. Önerenin uzmanlığı; ilacın iyileştirme gücünü yükseltir. Beklenti yüksekliği de aynı şekilde..:)

Beyin inanırsa, her tür ağrı kesici ve ilacı kendisi salgılıyabilir. Bu nedenle kocakarı ilaçları denilen bazı bitkilerin iyileşme sürecine psikolojik ve sonrasında fiziksel faydaları inkar edilemez. 
Bu fenomeni tıp dünyası araştırmak yerine, sürekli reddetmektedir. Her türlü modern tıp uygulamasına tedavi süresince devam edilirken, plasebo etkisinden destek almanın bana göre son derece büyük faydası vardır. İnanç, her zorluğun üstesinden gelmede beynin en önemli yakıtıdır.  Plasebo etkisinin sadece faydası mı var? Zarar veremez mi, tıpkı inançlarımız gibi?

Texas’da cinayetle yargılanıp ölüme mahkum edilen bir hastaya acısız bir ölüm isteyip istemediği sorulduğunda, cevabı ''evet'' olmuş. Bunun sonucunda, idam günü, koltuğa bağlı bir şekilde ölümü bekleyen mahkumun açık bileğine, ılık su damlaları akıtılmaya başlamış, telkin yöntemiyle de bileğinin yeni çıkan acısız bir makineyle kesildiği ancak canının acımayacağı belirtilmiş. Tüyleri diken diken edecek nokta ise mahkumun tam 37 dakika sonra kalp atışlarının durduğu ve öldüğü gerçeği tabi ki. Mahkum yavaş yavaş kan kaybından öleceğine inandırılmıştı, kan akışı ılık su damlatılarak dikte edildi ve adrenalin zehirlenmesi ya da herhangi bir etki yüzünden bu kişi kendi kendini hem de acısız bir şekilde öldürmüş oldu...

Ülkemizde de benzer bir durum yaşandı. Adana'da bir işçi mesai bitiminde iş yerindeki sanayi tipi büyük buzdolabında mahsur kalır. Çıkmak için uğraşır ama buzdolabı  kapısı dışardan kilitlenmiştir. Bir süre sonra donacağını anlayan adam ailesine bir mektup yazar ve içerideki soğuktan da bahseder. Sabah iş yeri ve buzdolabı açıldığında işçinin donarak ölmüş cesediyle karşılaşırlar, tuhaf olan buzdolabının bir haftadır bozuk olması ve içerideki sıcaklığın 25 C olmasıdır....

24 Şubat 2012 Cuma

BEYİN KULLANMA KILAVUZU 18; KARAR VERME

Hz. Musa'nın gemisinde, her cinsten kaç hayvan vardı? Önce cevap verin, doğru cevabı yazının içinde bulacaksınız.

Bir sinemada yapılan deneyde;  küçük mısır 3TL, büyük mısır 7TL'ye satılıyor, çok büyük bir çoğunluk küçük mısırlardan alıyor. Onlara neden küçük mısır aldıkları sorulduğunda ''7TL mısır için çok fazla.''diye cevap veriyorlar.
Deneyde satılan mısırlara birde orta büyüklükte mısır ekleniyor onun fiyatı da 6.5TL. Yani küçük mısır 3TL, orta mısır 6.5TL, büyük mısır 7TL. Büyük çoğunluk büyük mısır alıyor. Büyük mısırı neden seçtikleri sorulduğunda ''0.5TL'ye çok daha fazla mısır alabildik.''diyorlar.Buna tuzak etkisi denir;  kararı manuple etmek için başka örnekler devreye sokarız. Beynin karar alma şekli size de tuhaf gelmiyor mu?

Beyin karar almak için kıyas yapmaya ihtiyaç duyar. Bunu bilen reklamcılar beynimizi kolaylıkla manuple ederler.
Başka bir deneyde birebir aynı kotları katılımcılara kıyaslayın deniyor. Beyne kıyas yapması söylendiği için katılımcılar birebir benzerliği görmüyor kotlar arası kaliteden,  parlaklıklarına kadar bir sürü farklılıktan bahsediyorlar. Hiçbiri kotların aynı olduğunu farkedemiyor. Kıyas yapması isteneceğine benzerlikleri yakalamasını beyne söyleseydik, kotların aynı olduğunu hemen anlardı. 

Seçenek sayısını arttırdıkça beyin tercihte zorlanır. Seçeneklerin az olması seçimi kolaylaştırır. Köyde evlilik kararı, seçenek azlığından, şehirdekine göre çok daha kolaydır.

Sahip olduğumuz şey bize daha değerli görünür. Evimizi satarken bu nedenle piyasadan fazla değer biçer ve biçtiğimiz bu rakamı makul buluruz.

Sempati duyduğumuz kişiden veya firmadan çok daha kolay etkileniriz.

Kararlarımızın çoğunu gurup kararına uydurmaya çalışırız.

Ender olan şeyler kararlarımızı kendine doğru çeker, fiyat fayda dengesini bir anda yitiririz.

Güven duygusu;  karar almamızda çok etkili,  paylaşılan zaman ve ortak noktalar sonucuyla oluşsada, insanların yetkinlikleri de bizim için çok önemli. Yetkinliğin imzası ne giydiğimizdir.(Yetkinlik; bilgi, beceri ve davranışın toplamıdır.)  Üniformalar bu nedenle etkilidir. Reklamlarda bu nedenle önlüklüler(Dr, diş hekimi)diş macunu veya deterjan(Bilim insanı)önerirken işçi tulumlular (Usta)boya önerirler. Bilinçaltımız onların parayla o ürün için oynayan insanlar olduğunu bildiği halde bilinçaltı karar veren olduğu için üniformaya daha çok güvenir:)

Çıpa kullanmadan yani bir baz ölçümüz olmadan karar veremeyiz. Bu nedenle neredeyse  tüm mağazalarda 250TL fiyat etiketi  olan ayakkabı bu fiyat silinerek 150TL'ye satılır. Çıpa; bizim için 250TL olmuştur, demek ki 150TL ucuzdur.:)

Diğer insanların kararlarımızı ne derece de etkilediğiyle ilgili; Asch deneyi yapılmıştır.  Bu deneyde katılımcılara iki kart verilmiş, kartların birinde; biri kısa, biri orta diğeri de uzun olan 3 çizgi vardır. Diğer kartta ise tek çizgi bulunmaktadır. Katılımcılara bu karttaki çizginin diğer karttaki çizgilerden hangisine benzediği sorulmuştur. Katılımcıların biri dışında hepsi Asch’in asistanlarıydı. Katılımcılar aynı odadaydı ve birbirlerinin cevaplarını duyuyorlardı. Kart çiftleri gösterilerek hepsinden cevap istendi. Gerçek deneğe sıra en son geliyordu. İlk denemelerde katılımcıların hepsi doğru cevaplar verdiler. Daha sonra gerçek denek dışındakiler hep beraber yanlış cevap vermeye başladılar. Cevap sırası geldiğinde gerçek deneklerin %32’si , yanlışta olsa grubun cevabına katılmıştır.



Anlayacağınız; seçtiğimiz şeyleri, neden seçtiğimizin pekte  farkında değiliz.:)

''Hz. Musa'nın gemisinde her cinsten kaç hayvan vardı?''
Sorumuzun cevabı; hiç, çünkü gemisi olan peygamber Hz. Nuh'du:)


23 Şubat 2012 Perşembe

BEYİN KULLANMA KILAVUZU 17; TEKRAR

Tekrar, beyin için neden çok önemlidir?

Tekrarlar; alışkanlıkları yaratır, alışkanlıklar; sizi

Beynin öğrenme yöntemlerinden biri de tekrarlamaktır. Ortalama bir reklamın akılda kalması için onyedi tekrar gerekiyormuş. Bizi istediğimiz noktaya her konuda ulaştıracak en önemli etkenlerden biri; alışkanlıklarımız.
Buna ulaşmak içinse yılmadan tekrar gerekiyor, her şeyin başlangıcı daha zor.

Aya giden bir roket, yakıtının yüzde kaçını gidişte harcar?

Yüzde doksanbeşini sadece atmosferden kurtulmak için harcar, geriye kalanla altı yüz bin kilometre yol yapar.

Tekrar edin. Olmadı mı? Tekrar edin. Oldu mu? Tekrar edin...





22 Şubat 2012 Çarşamba

BEYİN KULLANMA KILAVUZU 16; ZAMAN DİLİMİ
''Eğer şimdi değilse, ne zaman?''

Zaman; hareketler arası, olaylar arası süredir.

En çok hangi zaman dilimini kullanırız? Geçmiş, gelecek, geniş, şimdiki zaman, hangisi?

Beyin; gelecek ve geçmiş zaman kullanımında motive olmuyor. Geniş zamanı önemsiyor, en fazla şimdiki zamandan etkileniyor, çünkü beyne göre her şey şimdi oluyor. Ünlü ozan Horatius'un dizelerinde geçen ''Carpe diem'' anı yaşa, günü yakala özdeyişini ben ''Salıver gitsin, koyuver gitsin'' anlamında yorumluyordum. Özdeyişin farkında bir insan olarak artık şimdiki zaman dilimini kullanıyorum. Pazartesi kilo vermeye başlayacak olmamla beynimin ilgilenmediğini biliyorum, ama ilginçtir kilo veriyor olmamla ilgileniyor.:)

BEYİN KULLANMA KILAVUZU 15; DUYGULAR

Cüzdan; kalbe mi yakındır, beyne mi?

Kalbe yakındır, yani beynimiz daha çok duyguları kullanarak satın alır. Duygu; hissettiğimiz bir deneyimdir.
Bize yapılan her türlü aldatmayı, kötülüğü unutabiliriz ama bize hissettirdiklerini asla. Duygular; bedenimizi, düşüncelerimizi, davranışlarımızı etkiler. Duygularımızı da temel kaygılarımız yönlendirir; takdir, birliktelik, özerklik, statü, rol.
Sevdiğimiz veya sevmediğimiz yemeklerin bile çoğunun kökeninde ki neden o yemeği ilk yediğimizdeki hissettiklerimizdir.  Sohbetin olduğu, takdir gördüğünüz bir ortamda ilk kez yediğimiz yemek bizi iyi hissettireceğinden o yemeği severiz, baskı gördüğümüz, mutsuz olduğumuz ortamda yediğimiz yemekle ilgiliyse tam tersini düşünürüz.
''Babam ninjalar tarafından öldürüldü. Karate dersleri için paraya ihtiyacım var.''
Bazı araştırmacılara göre; bir yemeği beğenmek veya beğenmemekle ilgili kararımız, sadece tat alma duyularımızla ilgili değil, o yemeğin bize hissettirdikleri ile ilgilidir. Yoksa hepimizin annesinin yaptığı dolma nasıl dolmaların en güzeli olabilirdi?:) Empati kurarken en önemli mesele, karşımızdakine, ne hissettirdiğimizi hesaba katmaktır, yani basite indirgersek halden anlamaktır.
BEYİN KULLANMA KILAVUZU 14; DEĞERLER

En önemli 5 değerinizi düşünür ve sıralar mısınız?

Başarı, aile, tanınmak, estetik, sağlık, katkıda bulunmak...

Eğer hayatımızda bir devrim yapmaya niyetimiz varsa önceliği değerlerimize vermeliyiz. Çünkü beyin her türlü tutum, duygu ve davranış şeklini,  inanç ve değerler temelinde şekillendiriyor.
Kız kardeşini, hatta tüm ailesini namusu için öldüren ve bundan pişmanlık dahi duymayan bir insanın sizce birinci değeri ne olabilir?
Evet, namus. Eğer bu kişinin birinci veya öncelikli değeri aile olsaydı namusu için ailesini öldürebilir miydi?
Veya namus için siz öldürebilir misiniz? Ya da her hangi bir nedenle??

Araba kullanıyorsanız emniyet şeridini ihlal ettiğiniz oluyor mu? Olmuyorsa insana saygı en öncelikli değerlerinizden biri. Peki, hiç mi ihlal etmiyoruz? Düşünürsek emniyet şeridini ne için işgal edebildiğimizi, değerlerimizin sıralamasını da daha kolay bulabiliriz. Önemli iş  randevumuza yetişmek için, hasta annemizi hastaneye yetiştirmek için..

Madem ki beyin değer temelli kararlar alıyor, değerlerimiz üzerinde çalışmakta fayda var diye düşünüyorum.

21 Şubat 2012 Salı

BEYİN KULLANMA KILAVUZU 13; OLUMLAMA
                                                   ''Alışveriş psikiyatristten ucuzdur.''

Pembe fili sakın düşünmeyin.....

Düşünmemek mümkün olmadı değil mi? Peki o zaman istemediğimiz düşüncelerden nasıl kurtulacağız?
Unutmaya çalıştığımız düşünce yerine benzer bir düşüncenin olumlusunu koyarak.
Yeşil fili düşünün.
Pembe fili düşünmemeye çalışmaktansa, yeşil fili düşünmek odağımızı kolaylıkla değiştirmemize neden olur.

Borçlarınız yüzünden evinizi kaybetmeyi düşünmek yerine, küçük ödemelerle bile evinizin sizin olmaya devam edeceğini ve bu ödemeleri yaptığınızı düşünebilirsiniz. Bu size ihtiyacınız olan enerjinin bir kısmını sağlayabilir. Umutlarımız; bugünkü enerjimizin temel kaynağıdır.

Olumsuz düşüncelere saplandığımızda çıkışın yolu düşünce şeklimizi ve odağımızı değiştirmektir. 
Formula 1 yarışçılarına ilk öğretilen şey, araba bariyerlere doğru kaymaya başladığında çarpışmadan en az zararla kurtulmak için duvara değil yola bakmaları gerektiği öğretilir. Bunu yapıyor olmak pilotlara hayati birkaç saliseyi kazandırır..Sürekli ne düşünüyoruz başarıyı mı, endişeyi mi, korkuyu mu?Hayatımızda  ne istiyorsanız sadece o yöne doğru odağımızı  değiştirelim...


Bilinçaltı zaten emrimizde; tüm kötü anılarımızda ilgili olumlama  yapmak üzere...

19 Şubat 2012 Pazar

BEYİN KULLANMA KILAVUZU 12; KIYASLAMA

Beyin, kıyas yaparak karar verir, kıyas yapamazsa bocalar. 45, 88, 89 sayılarından birini seçin.

Sizin sayınızda büyük çoğunluk gibi, 88 veya 89 mu? Sizce neden?
Cevap aslında basit; 88 ve 89 birbirleriyle daha rahat kıyaslanabilir. Evler için tasarlanan ilk ekmek yapma makinasının piyasaya çıkış fiyatı 600.-TL'sıydı ve  hiç tutmadı. Müşteri adayları kıyaslama imkanı bulamadığı için, alım kararı veremediğinden şüphelenen  pazarlama uzmanları 1100.-TL'lık  bir üst model daha çıkarttılar ve  600.-TL'lık ürün yok sattı.

Bir diskoda yapılan araştırmada, pistte dans eden, çirkin bir kadının çevresine çok çirkin kadınlar yerleştirildiğinde, ortama gelen erkeklerin çoğu  çirkin kadının güzelliğini överek birbirlerine göstermişler.
Karşı cinsi tavlamak için bir yere mi gideceksiniz? Sizce hangi arkadaşınızla gitmelisiniz?

Peki, yöneticinizle görüşürken??


16 Şubat 2012 Perşembe

BEYİN KULLANMA KILAVUZU 11; GÜZELLİK ALGISI

Simetriyi severiz yüzün iki tarafı ne kadar benzerse çekicilik o kadar artar.
Pürüssüz cilt çekicidir çünkü pürüzlü yüzeylerde elimize kıymık batması gibi olumsuz deneyimlere sahibizdir.


Kıvrımları sever,köşelerden hoşlanmayız. Dünyanın en bilinen 25 logosu içinde kare ya da dikdörtgen yoktur. Yuvarlak yüzey dokunmak için yumuşaktır, köşeli olan değildir. Çekici kadının göğüsleri ve kalçaları gibi çekici erkeğin, pazuları, baldırları da kıvrımlı ve yuvarlaktır. Üreyebilecek durumda olan, sağlıklı olan gözümüze çok daha  çekici görünür.

14 Şubat 2012 Salı

BEYİN KILAVUZU 10; OTORİTE


Milgram deneyi; belki de psikoloji tarihinin en sansasyonel deneyidir. Sadece görevlerini yapan, kendi başlarına vahşi işlere kalkışmayan sıradan insanlar, otoritenin etkisiyle  korkunç bir yok etme işleminin bir parçası olabilmekteler.

Ek olarak, yaptıkları işin yıkıcı sonuçlarını apaçık görmelerine rağmen, temel ahlaki değerleriyle çelişen bu görevlerde pek az kişinin otoriteyi reddetme potansiyeli olduğu görüldü.  1961-1962 yılları arasında Yale üniversitesinde  itaatkarlık araştırması yapılıyordu bu deneyleri yapmaya  Stanley Milgram’ı iten en önemli sebep Hitler Almanya'sında savaş suçlusu olarak yargılananların ‘’Ben sadece görevimi yapıyordum.’’ demeleri olmuştu.
Deney; güya cezalandırmanın öğrenme üzerindeki etkisiyle ilgiliydi. Öğretmen rolündeki deneklerden istenen  başka bir odadaki öğrenci rolündeki asistanlar yanlış yaptığında,  onlara 15 volt ile 450 volt arasında değişen  elektrik vermeleriydi, yapılan her yanlışta elektriğin dozu arttırılacaktı. Yanlışlarına karşı öğrenciler voltaj artışıyla cezalandırıldılar,bu nedenle öğrenciler  acıdan çığlıklar attılar, yalvardılar, deneyin durmasını istediler. Sizce 40 öğretmen denekten kaçı üzerinde tehlikeli yazan, öldürücü olabilecek 450 volta kadar gittiler?


Deneyden önce öğrenci ve psikiyatrlara bu sorulduğunda cevaplar%1’i gösteriyordu, gerçekleşense %65 gibi korkunç bir oran oldu. Duruma göre otoriteden etkileniyoruz. Bu deney Yale yerine başka bir yerde olsaydı, deneye katılanlar aynı odada olsaydı, öğrencilerin elerini tutsalardı gibi değişen durumlarda ve özellikle bir asistanın bile voltajı arttırmayı reddetmesi durumunda, bu oran %10’lara kadar geriliyordu. İnsanların davranışlarını; otorite, içinde bulundukları durum, hatta tek bir itiraz bile fevkalade etkiliyordu...

13 Şubat 2012 Pazartesi

BEYİN KULLANMA KILAVUZU 9; DUYU ORGANLARI

Bir hikaye anlatırken veya  bir  konuda konuşurken, ne kadar çok duyu organına hitap edilirse beyin  o kadar iyi algılar. Yani dinlediğiniz  hikayenin içinde duyu organlarına ne kadar çok uyaran sunuluyorsa beyin o kadar ilgilenir.  
''Pamuk Prenses ormanda saatlerce yol almış. Tam kaybolduğunu düşündüğü, umudunu yitirdiği bir sırada küçük bir kulübe görmüş. Kapıyı çaldığı halde kimse açmayınca da içeri girmiş. Ne ilginç bir evmiş bu böyle. Masada yedi küçük tabak ve yedi küçük bardak duruyormuş. Zavallı Pamuk Prenses karnının gurultusunu duyduğu için hemen harika kokan  kurabiyelerden  yemiş, tatları mükemmelmiş. Sonra da üst kata çıkmış, küçük yedi yatak varmış  yumuşacık yastıkların olduğu. Bir tanesinin üstüne uzanmış ve uykuya dalmış."

Nesilden nesile aktarılan bu kült masalda hangi duyu organlarına hitap edilmişti? Paragrafı birde bunu düşünerek okur musunuz?



 BEYİN KULLANMA KILAVUZU 8; SON KARARI VEREN ESKİ BEYİN, 6 UYARICIYA TEPKİ VERİR   


Ben merkezci bencildir; " Bana faydası ne? " diye sorar.,
Zıtlık; güzel - çirkin gibi zıtlıkları kolay değerlendirir.
Somut Veri; veri açık olmalıdır.
Başlangıç ve Son; konuşmamızın başlangıç ve sonuna dikkat eder (rapor, kitap v.b.).
Duygular; verinin ne hissettirdiğine bakar.
Görsel Uyarıcı; en çok görme duyusundan etkilenir.

Konu başlıkları ileriki yazılarda detaylı şekilde anlatılacaktır.


12 Şubat 2012 Pazar

BEYİN KULLANMA KILAVUZU 7; BEYİN GERÇEKLE HAYALİ AYIRT EDEMEZ

Çünkü tüm duyu organları beyne elektrik uyarıcılarıyla ulaşır ve farklı bölümlerinde değerlendirilir. Hayaller de elektrik uyarıcılarıyla beynimize ulaşır. Sarı bir limonu sıkılırken hayal ettiğimizde ağzımızın sulanması veya karşı cinsi hayal ederken olan fiziksel değişiklikler bu nedenledir. 
Bu konu ile ilgili ABD'de bir araştırma yapılmış. 100 metreyi yaklaşık aynı sürede koşan 60 atlet seçilmiş. Seçilenler 20'şerli gruplara ayrılmış. Birinci gruba her gün dört saat ağır antreman yaptırılmış. İkinci gruba iki saat ağır antreman, iki saatde koç eşliğinde hayallerinde spor yaptırılmış. Üçüncü grup; yatar pozisyonda günde dört saat, koç eşliğinde  hayal kurmuş. Tüm gruplar üç ay sonra yarıştırılmış. İkinci grup açık ara 1., birinci grup 2., üçüncü grup 3. olmuş ama 2. ve 3. olanların skorları birbirine çok yakın olduğundan bilim adamları ''Acaba koç gruba daha iyi hayal kurdurabilseydi, diğer grubu geçebilirler miydi?'' diyerek  araştırmayı sorgulamışlar.
Hayallerimiz gerçekleşmek üzere olan kehanetlerimizdir.




10 Şubat 2012 Cuma

BEYİN KULLANMA KILAVUZU 3; KOPYALAMA


Beyin her şeyin kolayına kaçar. Minimum enerji, maksimum sonuç. Ayna nöronlar ( Blogda yayınlanan Ayna Nöronlar videosu ) sayesinde beynin en rahat yapabildiği şey kopyalamadır. Atalarımız ''Üzüm üzüme baka baka kararır'' der. Bir diğeri  ''Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim''. Bu konuya verilebilecek hoş örneklerdir. Kısaca kolay olanı beyin tercih eder, en  yakınımızdakileri kopyalar. Başarı - başarısızlık, mutluluk - mutsuzluk.

Çevremizdeki insanlar kaderimizi belirler, biz de onlarınkini. Kopyalama avantaj sağlar. Nasıl mı? Birini etkilemek istiyorsanız öncelikle karşınızdaki kişinin davranışlarını örneklemeniz gerekir. Ancak bunu yaparak kişinin ilgisini çekebilirsiniz. Yavaş konuşan biriyle karşı karşıya geldiniz ve siz çok hızlı konuşarak diyaloğa  girdiyseniz muhatabınız sizi dinlemeyecektir. Tam tersi de bu kural içerisindedir. Aktif, hızlı bir muhatap inaktif ve yavaş birini istemeyecektir. İlgiyi çektikten sonra kendimiz olmamızda artık bir sakınca yoktur.

Neleri Kopyalabiliriz?

İlgisini çekmek istediğimiz kişinin oturuşunu, konuşma hızı - tonunu, jest ve mimiklerini, beden dilini...
BEYİN KULLANMA KILAVUZU 2 ; GÜDÜMLÜ FÜZE

 ''Herkes dahidir. Ama siz bir balığın yeteneğini ağaca çıkmasıyla ölçerseniz, balık tüm ömrünü aptal olduğuna inanarak yaşayacaktır.''  Albert Einstein

Beyin, tıpkı bilgisayar gibidir. Hangi programı yüklerseniz ona göre çalışır.Odaklanma kanununa göre
neye odaklanırsak, neye dikkatimizi verirsek onu yaratıyor, onu çoğaltıyoruz. Beyin güdümlü füze gibi neyi düşünürseniz ona yönlenir, düşündüğümüz her şeyi ''İSTİYORUZ'' sanır. Bu ne anlama gelir? Olumlu düşünüyorsak, beynimiz olumlu şeylere odaklanır, ona göre hormonlar salgılar, organların çalışmasını ayarlar. Tam tersi olumsuz düşünceler beynimizi işgal ettiğinde beyin buna da ulaşmak için hazırlığını yapar ve uygular.Sınav kaygısı çeken bir öğrenci tam sınav anına yaklaşırken müthiş bir mide ağrısı çeker, sınava giremez, sınavın bitiminde de hemen iyileşiverir, beyin aklınca öğrencimizi bu sıkıntıdan kurtarmıştır.:) Bu düşündüğümüz her şey için geçerlidir endişe, korku, umut, sevinç, sağlıklı, güçlü,zengin olmak ....

Seçin birini veya birkaçını... 


BEYİN KULLANMA KILAVUZU 1; ACI-ZEVK

''Dileklerini simdi yerine getireyim, uzak gelecekte  ruhun benim olsun.'' Şeytan
Bu teklif; hazzı ertelemekte fevkalade zorlanan insana şeytanın en güçlü teklifidir...

Ne kadar bilinçli olursanız olun çoğu kararı (Evleneceğiniz kişi veya alacağınız dondurmanın seçimi v.b) bilinçdışı  alır ve uygularken acıdan kaçar, zevke koşar. Acı-zevk dengesi hayatımızı yönlendirir, eğer biz bu dengeyi yönetebilirsek, hayatımızı da yönetebiliriz.

Anı yaşa
Çok yemenin  verdiği zevk, az yemenin verdiği  acıdan fazlaysa kilo verebilir miyiz?
Hayır dediniz, doğru bildiniz.

Fizikte ki kurallardan biri  ''Boşluklar dolar'' der.  Birinden hoşlanıyorsak ve onu etkilemenin yolunun kilo vermekten geçtiğine inanıyorsak, bir anda az yemek yiyerek alacağımız zevk, çok yemek yiyerek alacağımız zevkin üstüne çıkar ve beyin yeni bir dosya açar: Az yemek zevk, çok yemek acı verir. Artık kolaylıkla kilo verebiliriz.
Hazzı erteleyebilen tek canlı insandır. Bunu yapabilirken de erteleme ve hemen kavuşma arasında kalır. Mantığını kullanarak hazzı erteleyebilir. Peki hazzı erteleye erteleye ne zaman hep söylenen ''ANI'' yaşayabileceğiz?

.

Köle olmanın ve hazzı ertelemenin en tehlikeli yolu borçlanmadır. Borç yüklüyse, risk alamazsınız, duramazsınız, sırtınızda bir kamburla ve psikiyatrlarla yaşarsınız.

Haz seçeneği günümüz toplumunda en çok sevdiğin işi yapmakla veya  yaptığın işi sevmekle arttırılabilir. Günlük hayatta her ana hazzı yayamasakta hem çalışıp hem de hazzı arttırıcı hobiler geliştirebiliriz
Sıkıştırdığımız zamanlarımızın daha da sıkıştırılabilir olduğunu düşünüyorsak, bu bir hatadır. Ulu bir büyüğümüzün söylediği gibi tüm bu sisteme alınacak en güzel tavır''Koy gö..ne rahvan gitsin..'' tavrıdır.:))





1 Şubat 2012 Çarşamba

HALAT ÇEKME 

Lisede okurken okulun şenliklerinde bir çok yarışma vardı. Bu yarışmalardan sonucu en belli olan; okulun sporcularından oluşan  takıma karşı,  inek(Çalışkan, sosyal hayattan kopuk, sportif olmayan) öğrencilerden oluşan takımın halat çekme yarışıydı. Ben de sporcuların takımındaydım ve ilk çekişte inekleri(!) kaç metre uçuracağımızı konuşuyorduk sadece.

 30'ar kişilik gruplar halatın iki ucundan asılırken ineklerden biri ''Çök ''diye bağırdı, biz tüm gücümüzle onları uçurmaya çalışırken onlar bacakları yengeç biçimini alarak kalçalarını yere yaklaştırdılar. Kola karşı bacakların kuvveti...

Dayanılmaz acı duyuyorduk onları çekmeye çalışırken, inanılmazdı, çekemiyorduk..Biz son  gücümüzü tüketirken, aynı inek ''Çek'' diye bağırdı, her ''Çek'' deyişinde aynı anda bizi milim milim, santim santim çizgiye yaklaştırdılar, gücümüze rağmen kazandılar...

Kıssadan hisse istiyorsanız eğer; ne zaman biri ya da birilerini hafife alsam halat çeken
gençleri, ne zaman biri ya da birileri beni hafife alsa yine  halat çeken gençleri düşünüyorum...