29 Ocak 2012 Pazar
26 Ocak 2012 Perşembe
KELEBEK ETKİSİ (BUTTERFLY EFFECT)
Kelebek Etkisi; Edvard Lorenz'in 1963 yılında , bilgisayarıyla hava durumuyla ilgili hesaplar yaparken buldugu bir teoridir. İlk hesaplamasinda 0,506127 sayısını baslangıç verisi olarak kullanır. İkinci hesaplamada ise kısaltma yaparak 0,506 sayısını kullanır .İki sayi arasinda ki fark yaklasik 1/10000 (onbinde bir); yani bir kelebegin kanat çirpmasinin yarattigi rüzgara esdegerde, minicik bir fark olmasina ragmen, birinci ve ikinci sayılarla yapılan hesaplamalarda çok farklı neticeler ortaya çıkar. Birinci değerde hava sıcak ve güneşliyken, ikinci değere göre fırtınalar kopacaktır. Bu sonuca göre; dünyanin bir kösesinde, bir kelebegin kanat çırpması, dünyanin baska bir tarafında kasırgaya neden olabilir.
Örneğin insan ile şempanzelerin temel genetik yapılarında yalnızca %2 den daha az bir farklılık oldugunu biliyor muydunuz ? Ancak moleküler kimyanın kavramlarıyla miktarı belirlenebilecek olan bir farklılıktır bu. Ancak insan ve şempanze türlerinin oluşumu bu küçük fark gercekleşmiştir.
Halkalar ve zincirler birbirlerine öyle bağlıdırlar, olaylar-oluşumlar birbirine öyle bağlıdırlar ki, sizin gelişiminiz bir diğerinin gelişimini tetiklemekte veya ona bir fayda sağlamakta ve bu böyle tıpkı suya atılan bir taş gibi halka halka ilerlemektedir. Halkalar giderek, açılarak büyümekte ve karşı kıyıya kadar varmaktadır. Aşağıda, bu konuyu örnekleyen bir filmden alıntı var.
http://www.youtube.com/watch?v=bOmBJKGbMDg&feature=email
Kelebek Etkisi; Edvard Lorenz'in 1963 yılında , bilgisayarıyla hava durumuyla ilgili hesaplar yaparken buldugu bir teoridir. İlk hesaplamasinda 0,506127 sayısını baslangıç verisi olarak kullanır. İkinci hesaplamada ise kısaltma yaparak 0,506 sayısını kullanır .İki sayi arasinda ki fark yaklasik 1/10000 (onbinde bir); yani bir kelebegin kanat çirpmasinin yarattigi rüzgara esdegerde, minicik bir fark olmasina ragmen, birinci ve ikinci sayılarla yapılan hesaplamalarda çok farklı neticeler ortaya çıkar. Birinci değerde hava sıcak ve güneşliyken, ikinci değere göre fırtınalar kopacaktır. Bu sonuca göre; dünyanin bir kösesinde, bir kelebegin kanat çırpması, dünyanin baska bir tarafında kasırgaya neden olabilir.
Örneğin insan ile şempanzelerin temel genetik yapılarında yalnızca %2 den daha az bir farklılık oldugunu biliyor muydunuz ? Ancak moleküler kimyanın kavramlarıyla miktarı belirlenebilecek olan bir farklılıktır bu. Ancak insan ve şempanze türlerinin oluşumu bu küçük fark gercekleşmiştir.
Halkalar ve zincirler birbirlerine öyle bağlıdırlar, olaylar-oluşumlar birbirine öyle bağlıdırlar ki, sizin gelişiminiz bir diğerinin gelişimini tetiklemekte veya ona bir fayda sağlamakta ve bu böyle tıpkı suya atılan bir taş gibi halka halka ilerlemektedir. Halkalar giderek, açılarak büyümekte ve karşı kıyıya kadar varmaktadır. Aşağıda, bu konuyu örnekleyen bir filmden alıntı var.
http://www.youtube.com/watch?v=bOmBJKGbMDg&feature=email
24 Ocak 2012 Salı
19 Ocak 2012 Perşembe
BEYİN KULLANMA KILAVUZU 4 ;BEYİN ÖNCE BEDEN DİLİNE İNANIR
Ne kadar iyi konuşursa konuşsun, önce kişinin beden diline bakıyoruz.
Korkmadığını söyleyen bir insanın ezik tavrı sözcüklerinden çok daha önemli olacaktır bizim için; ''Korkuyor.''
Küçük adımlarla yanımıza yaklaşan biriyle büyük adımlar atarak yanımıza gelen kişinin beynimizde yarattığı imaj tamamen farklıdır. Kariyerinizde yükselmek mi istiyorsunuz? Bunu adımlarınızı açarak başlatın:) Adımlarınızı küçülttükçe etkinizi ne kadar azalttığınızı lütfen kendi başınıza deneyerek görün.
Köpekler bile havlayan rakiplerini havlamalarına göre değil kuyruklarına göre değerlendiriyor; kuyruk dikse saldırı, bacakların arasındaysa yenilgiyi kabul ettim anlamına geliyor. Döğüş köpeklerinin kuyruğu, korktukları anlaşılmasın, kavgaya devam etsinler diye kesiliyor.
Büyük oğlum hiperaktif bir çocuktu, aklınıza sadece hareketlilik gelmesin, ilkokul dörtte ''İlk kez oğlunuz sırada oturuyor'' diye öğretmenden müjde almak her ana babaya nasip olmaz.:)
Her eve yorgun gelişimde boynuma atlayarak benimle oynamak istiyordu, bense dinlenmek için ondan biraz zaman istiyordum. Hangi ceza, ödül yöntemini kullanırsam kullanayım düzelmedi. Bende çareyi eve geç gelerek, yorulması veya uyuması ihtimalini beklemeye başladım. Bu sorunumu paylaştığım bir psikiyatr arkadaşım . Ona kapıdan girdiğimde nasıl yaklaştığımı sordu, ben de üzerime koşunca, bağırıp çağırdığımı, ona yorgun olduğumu anlattığımı söyledim .
'' Bu tavır yorgun değil enerjik bir insanın tavrı.'' dedi. ''Gelecek sefere eve gittiğinde başını ve omuzlarını indir sana koşarken yorgun duruşunla yorgunum de.'' dedi.
İçimden bu öneriye güldüm, her şeyi deneyen ben bu kadar basit bir şekilde bu sorunu çözebilecektim ,öyle mi? Yine de eve girişte öneriyi dikkate aldım, ne kaybedebilirdim ki? Oğlum benim omuzları ve başı yere doğru yorgun tavrımı, hızla koşarken görünce durdu. Şaka değil; durdu. Artık eve geç gelmeme gerek yoktu:)
Oğlumun beyni beden diline inanmaya öncelik vermişti, aslında herkes gibi...
Korkmadığını söyleyen bir insanın ezik tavrı sözcüklerinden çok daha önemli olacaktır bizim için; ''Korkuyor.''
Küçük adımlarla yanımıza yaklaşan biriyle büyük adımlar atarak yanımıza gelen kişinin beynimizde yarattığı imaj tamamen farklıdır. Kariyerinizde yükselmek mi istiyorsunuz? Bunu adımlarınızı açarak başlatın:) Adımlarınızı küçülttükçe etkinizi ne kadar azalttığınızı lütfen kendi başınıza deneyerek görün.
Köpekler bile havlayan rakiplerini havlamalarına göre değil kuyruklarına göre değerlendiriyor; kuyruk dikse saldırı, bacakların arasındaysa yenilgiyi kabul ettim anlamına geliyor. Döğüş köpeklerinin kuyruğu, korktukları anlaşılmasın, kavgaya devam etsinler diye kesiliyor.
Büyük oğlum hiperaktif bir çocuktu, aklınıza sadece hareketlilik gelmesin, ilkokul dörtte ''İlk kez oğlunuz sırada oturuyor'' diye öğretmenden müjde almak her ana babaya nasip olmaz.:)
Her eve yorgun gelişimde boynuma atlayarak benimle oynamak istiyordu, bense dinlenmek için ondan biraz zaman istiyordum. Hangi ceza, ödül yöntemini kullanırsam kullanayım düzelmedi. Bende çareyi eve geç gelerek, yorulması veya uyuması ihtimalini beklemeye başladım. Bu sorunumu paylaştığım bir psikiyatr arkadaşım . Ona kapıdan girdiğimde nasıl yaklaştığımı sordu, ben de üzerime koşunca, bağırıp çağırdığımı, ona yorgun olduğumu anlattığımı söyledim .
'' Bu tavır yorgun değil enerjik bir insanın tavrı.'' dedi. ''Gelecek sefere eve gittiğinde başını ve omuzlarını indir sana koşarken yorgun duruşunla yorgunum de.'' dedi.
İçimden bu öneriye güldüm, her şeyi deneyen ben bu kadar basit bir şekilde bu sorunu çözebilecektim ,öyle mi? Yine de eve girişte öneriyi dikkate aldım, ne kaybedebilirdim ki? Oğlum benim omuzları ve başı yere doğru yorgun tavrımı, hızla koşarken görünce durdu. Şaka değil; durdu. Artık eve geç gelmeme gerek yoktu:)
Oğlumun beyni beden diline inanmaya öncelik vermişti, aslında herkes gibi...
18 Ocak 2012 Çarşamba
BEYİN KULLANMA KILAVUZU 5; OLUMSUZLUK EKİNİ BEYNİMİZ ALGILAMAZ
Olumsuzluk eki işe yaramaz, işe yarayan o yasaklanan hareketin yapılması durumunda kişinin karşılaşacağı cezanın büyüklüğüdür. Yapılmaması gerekeni değil, yapılmasını istediğimiz şeyi söylemeliyiz.
Koşma yerine yavaş yürü, bilgisayar oynama yerine yat uyu hedefe ulaşmak için daha anlamlı olacaktır. Kilo almak istemiyorum diyen kişi de kendini maalesef kilo almaya şartlandıracağından, kilo vermek istiyorum demesi kendi selameti açısından daha doğru olacaktır. -Sız takısı ile biten kelimeleri bile literatürünüzden çıkarın. Örneğin "sınırsız'' bolluk istiyorum" derken, aslında bilinçaltınızın anladığı sınırlı bolluk.
Bu nedenle yap-ma, çık-ma gibi kelimelerin olumsuzluk ekini çıkarttığımızda geriye yap, çık kalır.
Koşma yerine yavaş yürü, bilgisayar oynama yerine yat uyu hedefe ulaşmak için daha anlamlı olacaktır. Kilo almak istemiyorum diyen kişi de kendini maalesef kilo almaya şartlandıracağından, kilo vermek istiyorum demesi kendi selameti açısından daha doğru olacaktır. -Sız takısı ile biten kelimeleri bile literatürünüzden çıkarın. Örneğin "sınırsız'' bolluk istiyorum" derken, aslında bilinçaltınızın anladığı sınırlı bolluk.
Mavi noktalı pembe fili sakın düşünmeyin.:))
17 Ocak 2012 Salı
BEYİN KULLANMA KILAVUZU 6; PROTEZ HAFIZA
Bugün yaşanmışlıklarımızın önemli bir kısmını TV ve
internetten alıyoruz. Korku filmini çok seyredenler için, zombiler
anılarının(Yaşanmışcasına) bir parçası.
Öyleki korku
filmlerinde bir aile harika bahçesi olan büyük ve eski bir ev alır. Ev sahibesi
bodrum katının kapısını açmaya kalktığında ürpeririz ve ''Deli kadın
inmesene''diye düşünürüz. Evin su borularından ses geldiğinde veya elektriğin
voltajı düşüp çıktığında ''Kaçsana be kadın.''deriz içimizden, tehlikeyi
farket. Sanki evimizin voltajı hep sabitmiş gibi.:)
Bazı bilim insanlarına göre bugünkü hafızamızın %20'si protez,
yani takma, yani çakma. Önümüzdeki 50 yıl içinde bu oranın %80 olacağı tahmin
ediliyor.
Beynimiz sünger gibi, bu nedenle seçici olmamız lazım. Neyi,
neleri izliyorsak bizi ve çocuklarımızı o anilar(!) şekillendirecek.
Geçmiş yaşantıları zihinde saklama ve gereğinde bütünüyle
veya parça parça bilinçli olarak hatırlama yeteneğine hafıza veya bellek denir.
İnsanın doğumdan sonra içinde yaşadığı çevreden aldığı tüm uyaranlar merkezi
sinir sisteminde yani beyinde birtakım izler (engram) bırakır. İnsanda belleğin
gelişmesi bu ilk izlenimlerden, anılardan başlar.
Hafıza;beynin, insanın bütün ruhsal davranışlarında ve
hareketlerinde bağlantıyı, bütünlüğü ve sürekliliği sağlayan bir yeteneğidir.
Bize medyanın dayattıkları; yaşanmış en kötü travmalarımızın etkisinin aynısını
yaşamışcasına tepki vermemize neden olacaktır...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)