Aslında Duvar Yok! Şeytan Üçgeni
Bir gün, aslında bütün hayatımın, önüme çıkan engelleri yıkmaya çalışmakla ilgili olduğunu farkına vardım. Bu farkındalık tek başına bir şeyi değiştirmedi. Ne zaman ki o engellerin çoğunu kendim koyduğumu fark ettim, işte o gün her şey değişti, bu yazılanlar işte bu yeni ve büyük keşifle ilgili…
Tüm hikayelerde, filmlerde ve hayatın içinde olmazsa olmaz
olan 3 karakter vardır: Kurban,
kurtarıcı ve saldırgan. Kırmızı başlıklı
kızdan örnek verirsek: Kurban; kırmızı
başlıklı kız, kurtarıcı; avcı, saldırgan;
kurt.
Kül Kedisi hikayesindeki
kahramanların karakterlerini de siz yazın; Kül kedisi;………Kız
Kardeşler;…….Prens;………….
Ailede 1 yaşına gelmiş bebek yürümeye çalışır. Bu denemeleri
yaparken bebek tabi ki düşecek kalkacak
ve tekrar düşerek kalkacaktır. Eğer bebeği korumak adı altında bu denemelerine
müsaade edilmez ve ona bir özgürlük alanı bırakılmazsa gelişimi yarım kalır.
Her düşmeye kalktığında tut, eşyaların arasında yürümesine izin verme, önündeki
neredeyse her engeli itinayla kaldır ve gururlan kendinle’’ bebişime iyilik
yapıyorum , ne iyi, ne muhteşem , ne fedakar anneyim/babayım.’’ de. Bebeğin
yapması gerekenleri siz yaptığınızda çocuğunuzun gelişimine engel olarak,
zayıflığına ve güvensizliğine neden olursunuz. Tıpkı dünyaya hazır olduğunda, zaten yumurtayı içerden kıracak civcive yardımcı olmak için, yumurtayı dışardan kırmamız ve civcivin belki saat farkıyla hazır olmadığı bu dünyada sayemizde ölmesi gibi... Atalarımız yine güzel söylemiş ‘’Cehenneme giden yollar iyi niyet
taşlarıyla döşelidir. ‘’
Doğduğumuz andan itibaren bir mesaj ve davranış
bombardımanına tutuluyoruz. İnsan kopyalayarak, rol model seçerek,
gözlemleyerek, duyu organlarının her birini kullanarak öğrenen bir canlı. Bu
öğrendikleriyle de inanç sistemini oluşturuyor, kendine ve çevresine
yüklediği tüm anlam bu inanç sistemine bağlı olarak oluşuyor.Duygusal açlığımızın tatmini için
ilgi görmeye, şefkate, takdir edilmeye ihtiyaç duyarız. Çocukluktan itibaren türlü oyunlar öğrenir, büyüyünce de bu duygulara her ihtiyaç duyduğumuzda isteklerimizi karşılaması için bu oyunları oynamaktan çekinmeyiz. Bu
oyunlardan en çok oynananı Stephen
Karpman’a göre Drama Üçgeni’dir. Bu oyunun içinde; kurban, kurtarıcı ve saldırgan
rolleri vardır.
Eric Berne (drama üçgenini geliştirenlerden) bu üçlünün
yarattığı üçgenin içine girmememiz gerektiğini söyler. Bir örnekle açıklayayım;
bir gün sonraya bitirmemiz gereken bir
sürü iş olduğu halde bizi ısrarla maça davet eden arkadaşımızı kırmamak
için(maçı da istediğimizden) maça gideriz ve onu tek başına kalmaktan
kurtararak biz bir anda kurtarıcı oluruz,
arkadaşımızsa kurtarılan olarak
kurban yerine geçer, keyifli maçın
ertesi günü işe gittiğimizde patronumuz
bize saldırgan pozisyonunda bitmeyen işimizle ilgili bize kızdığında biz kurban oluruz. Sonra
saldırgan pozisyonumuzla arkadaşımıza döner ve öfkemizi ondan çıkartarak onu
kurban haline getiririz. Bu üçlüde kaldığımız sürece bu rahatsız edici durum tüm roller için devam eder.
Aileden bir örnekle şeytan üçgenimize(benim deyimimle:)) devam
edelim
Bir oğlunuz olduğunu düşünün ve onu gözünüzden esirgeyerek,
elinizden geldiğince bal börek büyütüyorsunuz. Siz önüne çıkan engelleri tek
tek ortadan kaldırırken, oğlunuzun mücadele kasları neredeyse hiç gelişmiyor.
Kurtarıcı rolünüzle ödevinden, arkadaşlarıyla problemlerine kadar her şeyle siz
yüzleşiyorsunuz, çocuğunuzun yüz kasları da gelişmiyor(!) oğlum o ağır taşıma,
bırak ben yaparım sen ders çalış. Neredeyse eşek kadar çocuğu ellerinizle
besleyecek haldesiniz, el bebek gül bebek büyüttüğünüz, bu şeker oğlandan
hayatta nasıl bir duruş bekliyorsunuz?
Ayakları sahiden yere sağlam basabilecek bir yetişkin mi yoksa kırılgan, korunmaya
muhtaç bir evlat mı yetiştiriyorsunuz?
Çukura düştüğü zaman oğlunuza yanınızda
duran merdiveni veya ipi uzatmak yerine çukura yemek atarak size bağımlı
kalmasına neden oluyor ve tabiri yerindeyse balık tutmayı öğretmek yerine, ona
balık veriyorsunuz. Çocuğunuz sizin kurtarıcılığınıza alıştığı için gittikçe artan bir oranda kendisini yetersiz ve beceriksiz görüyor. Kurban
rolünü benimseyen çocuk, gün geçtikçe kurban rolünü pekiştirecek saldırganları
kendisine çekiyor. Kurban çoğu zaman ,kurtarıcının acıma duygusunu sevgi zannediyor ve sevgiyi
kazanabilmek için kurban rolünün, kaybeden olmanın ve bu duyguyla beslenmenin
ustası oluyor. Eşiniz aşırı korumacılığınızın çocuğa zarar verdiğini görerek
çocuğu hayata hazırlamak adına, çocuğunuza yükleniyor ve yol gösterme niyetiyle baskı
yapmaya başlıyor. Sizse çocuğunuzu daha sıkı korumaya başlıyorsunuz, eşiniz
saldırganlığını çocuğunuzu yetiştiriş tarzınız nedeniyle bu sefer de size
yönlendiriyor, çocuğunuz bu durumdan rahatsız olarak sizi korumaya başlıyor.
Eşiniz saldırgan, siz de doğal olarak kurban, oğlunuzsa sizin kurtarıcınız
oluyor. Zamanla çocuğunuz, onu kurban yaparak, kurtarıcısının sevgisini
kazanacağını sandığı her numarayı öğreniyor; dayak yemekten tutunda,
derslerdeki başarısızlığa, dışlanmasından tutunda, kolaylıkla hastalanmasından,
hocaların ona takmasına kadar. Bir nevi
küçük Emrah sendromu yaşıyor ve yaşatıyor. Hem de girdiği her sosyal ortamda
acıyı kendine farkına varmadan çekiyor, çünkü kurban rolünün açlığı hiç
bitmiyor. Gün gelip çocuk büyüdüğünde başarısızlıklarının ve
beceriksizliklerinin tüm sorumluluğunu kurtarıcısına yüklüyor, bu sefer
kurbanımız saldırgan, kurtarıcımızsa kurban haline geliyor.
Bugünün kurtarıcıları geçmişin kurbanlarıdır aslında,
başkalarını kurtararak kendilerini kurtarmış gibi oluyorlar, kendilerine bağımlı bireyler yaratarak kendilerini daha güçlü
hissediyorlar. Başkalarının sorunlarıyla o kadar çok ilgileniyorlar ki kendi
sorunlarıyla hiç yüzleşecek zamanları kalmıyor,
aslında kurtarıcı kendinden kaçıyor. Saldırgansa başkalarına saldırarak kendi
zayıflıklarını bir bakıma gizlemiş oluyor, saldırdıkça insanlar onun
eksiklerine değil kendilerininkilere dönüyorlar. Bu sarmal aynı kişilerin bu kısır
döngüde kalarak mutsuz ve tatminsiz bir hayat yaşamalarına neden oluyor. Herkes
işin kolayına kaçınca bu döngü kırılamıyor. Bu döngüyü kırmak için kurbanın sorumluluklarını almakla ilgili çaba göstermesi, kurtarıcının hayır demeyi öğrenerek kendi ihtiyaçlarına da ilgi göstermesi, problemlere çözüm bulmak yerine destek olmayı öğrenmesi, saldırganın gördüğü veya zannettiği zayıflıkları kabul etmesi ve başkalarına verdiği zararı keşfetmesi gerekir.